Onüç gün önce taşındım ben. İşlere ve alışmama yardımları olur diye annemle kardeşim de geldi benimle. Taşınmamızdan iki gün sonra annem Ankara'ya döndü. Kardeşim birkaç gün daha kaldı, sonra ben de onunla Ankara'ya gittim, sonra tekrar kardeşimi de aldım geldim.
Alışmaya çalışmak ürkütüyor... Keşke bir değişiklik olduğunda, anında yeni duruma alışık hale gelse bünye. Doğru bir karar verdiğini bile bile acı çekmek ne saçma!
Sevdiklerimle aynı şehirde olmamak üzmese keşke... "Birbuçuk saatlik yol ya n'olacak!"a kendimi inandırabilsem ben de, sevgilim gibi... O çok mutlu, garipsiyorum. O da benim üzülmemi garipsiyor. Duygusuz mu ne!?
Burayı anlatayım biraz... Yabancılaşmayalım...
Şehre 10 km. uzakta bir ormanın içinde yaşıyoruz. Sitede market falan yok; ekmek, gazete, su v.s. getiren görevliler var. Güzel ve biranın 2 yeteleye satıldığı bir restoran var -acil tuzlu fıstık ihtiyacımızı karşılayamadılar, badem varmış- acil kola ihtiyacımıza cevap verebilen bir yer. Havuz da var, orada da bira 2 yetele. Bir nevi cennet...
Site sakinleri ihtiyaçlarını şehirdeki Migros'tan karşılıyorlar. (Orada da litrelik aysti ihtiyacımıza cevap alamadık.) Ben planlayıp alışveriş yapmaya alışık değilim ama, marketten her geldiğimde bir şeyi unuttuğumu farkediyorum. Taşındığımızdan beri şehre inmediğimiz gün yok gibi. Bugün de yoğurt bitti mesela...
Şehir hayatından uzaklaşmayı istiyordum uzun zamandır. Denk geldi aslında. Huzur veren bir yer burası... Araba sesi yok, hava tertemiz, balkonda oturabiliyorsun. Tatil köyü gibi...
Ev bazen hayvanat bahçesine dönüyor yalnız. Bir gün arı günümüzdü mesela, 15 tane arı öldürdük. Dün sinek ve kelebek günüydü. Böcek günü hiç olmasın diye ilaçlar, yemler aldım. Şimdilik amacıma ulaştım.
Bir de dün havuzdan dönerken yılan gördüm. 30 santim uzunluğunda, serçe parmak kalınlığında bir şeydi. Zeminle aynı renkteydi, neredeyse üzerine basacaktım. İrkildim önce; sonra tırtıl, solucan falan değil de yılan olduğunu farkedince rahatladım. Bu durumu da farkedip kendime şaşırırken yan yan yürüyüşünü izledim biraz, bir deliğe kaçtı sonra.
Site değil Masai Mara Milli Parkı...
Bir süredir okuyamıyordum, başladım yeniden... Huzurlu olma yeteneğim yoktur aslında. Belki burada kazanırım...
Yazar olmak için, çocuk sahibi olup onu büyütmek için de ideal bir ortam... Gelmeden önce mastera başvurmaya karar vermiştim zaten. Kadro açılırsa da araştırma görevlisi olmak için başvurmaya... Şimdi başvuru zamanına kadar bir iş bulup çalışmak ile çocuk yapmak arasında gelip gidiyorum. On sene sonra kendimi nerde görmek istediğimi bilmiyorum. Bir karar verirsem söylerim...
4 yorum:
Yazının sonunda fark ettimki yuzumde bir gulumseme olusmus. alisma surecin belki uzun surer ama isteyerek orda oldugun icin bu durumun seni cok da fazla uzecegini sanmiyorum. Umarim masterdan once bebek dersin ve o guzel cennetinde bebegini buyutursun.. operim cok..
isteyerek burada olmak nedir koyubeyazcım? istedim mi istetildim mi bilmiyorum an itibari ile...
:)hayırlı olsun yeni eviniz, yeni şehriniz.
"Yazar olmak için, çocuk sahibi olup onu büyütmek için de ideal bir ortam... "
:)
aslına bakarsan gurbet/yalnızlık/farklı deneyim hissiyatını,yazılarını bloglarını seviyorum.biraz koyun can kasap et derdinde gibi oldu kusura bakma.
umarım yazılar kesilmez.börtü böcek yönünden de madem eksiğin yok
macro çalışabilirsin, elalem filmlerini yapıyor bilemiyorum:p
Masai Mara`dan dun dondum memlekete (memleket dedigim Uganda, yanlis anlasilmasin:) Yakinda fotograflari ve yazilari koyarim. Gozlere senlikti. Umarim buradaki Masai Mara`ya da gelirsin.
Sevgiler,
Meltem
Yorum Gönder